Konu
- #Tıp Fakültesi Kontenjanı
- #Doktor Geliri
- #Rekabet Kısıtlaması
- #Kamu Sağlığı
- #Sağlık Pazarı
Oluşturulma: 2024-06-15
Oluşturulma: 2024-06-15 22:39
Serbest piyasa ekonomisinin önde gelen isimlerinden Milton Friedman, sendika tarafından yaratılan faydanın, sendikasız çalışanlara verilecek çeşitli yardımları elinden aldığı yönünde bir sav ortaya atmıştı. Friedman, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki çeşitli sendikalar arasında en demir gibi sağlam sendika olarak nitelendirdiği ise, Amerikan Tıp Birliği (AMA) yani doktorların çıkar örgütüdür.
AMA, 1847 yılında 'kamu sağlığını iyileştirme ve tıp alanında ilerleme' gibi yüce bir amaçla kurulmuştu. Ancak Friedman, AMA'nın, tıbbi lisans vermeyi sınırlandırarak rekabet ortamına girmeye çalışan rakiplerini engellemek için bir kartel olmaktan başka bir şey olmadığını belirtmişti.
Verdiği örneklerden en belirgini, 1930'ların başında Nazi'lerin iktidara gelmesinin ardından Alman vatandaşı Yahudi doktorların büyük bir çoğunluğunun Amerika Birleşik Devletleri'ne kaçması üzerine AMA'nın gösterdiği tavırdır. O zamana kadar Amerika Birleşik Devletleri'nde tıp fakültesini bitiren herkes, başka bir koşul olmaksızın doktorluk ruhsatı için başvurabiliyordu ancak AMA, aniden 'Amerikan vatandaşlığı'nı zorunlu koşul olarak eklemeyi teklif etti. Sığınmacı statüsünde ülkeye gelen Yahudi Alman doktorların Amerika Birleşik Devletleri'nde tedavi hizmeti vermelerini engellemek istediklerini belirtti.
Alman tıbbının o zamanlar ve şu anda da dünya çapında en üst düzeyde olduğuna dikkat edilirse, hastaların korunması gibi bir amaç yerine, Amerikan doktorlarının çıkarlarını korumak için bir sav olduğunu ifade eden Friedman'ın bakış açısıdır.
AMA, 1920'lerin Büyük Buhran döneminde ise daha açık bir şekilde kendi çıkarlarını korumaya koyulmuştu.
Doktor sayısını artırmaya yönelik hükümet girişimlerine karşı AMA, "Doktor sayısı artarsa doktorların gelirleri düşer ve etik dışı tıbbi uygulamalarda bulunmaları olası hale gelir" savını öne sürerek harekete geçmeyi engellemişti.
Bu, şu anda Güney Kore'de de tekrarlanan bir savdır.
Güney Kore Tıp Birliği, son zamanlarda hükümetin tıp fakültesi kontenjanını artırma politikasına karşı, 'Doktor sayısı artarsa aşırı tedavi nedeniyle sağlık sigortası bütçesi iflas eder' ya da 'tıp fakültesi kontenjanı artarsa eğitim kalitesi düşer' gibi savlar ortaya atmıştır.
Hırsızlık niteliğindeki aşırı tedavi, bireysel doktorların meslek ve etik bilinci seviyesinin bir sorunudur. Aşırı tedaviyi önlemenin yolu, doktorlara yönelik denetimleri ve cezaları sıkılaştırmak ya da etik eğitimler düzenlemek olabilir ancak tıp fakültesi kontenjanıyla hiçbir ilgisi olamaz.
Tıp fakültesi kontenjanının artmasıyla aşırı tedavinin de artacağı yönündeki sav, tüm doktorları potansiyel suçlu bir grup olarak tanımlayan bir 'öz eleştiri şakası' gibi geliyor.
Friedman, 1976 yılında Nobel Ekonomi Ödülü'nü aldıktan sonra yaptığı bir konuşmada, "Doktor sayısındaki artışla etik dışı tıbbi uygulamalardaki artış arasında bir ilişki olduğunu kanıtlayan bilimsel bir kanıt varsa lütfen sunun" demişti. Ampirik araştırmaların yetersiz olduğu 'tedarikçi kaynaklı talep' gibi modellerin ortaya atılmasına yönelik girişimler de olmuştur ancak bunların Friedman'ın sorusuna cevap olmadığı değerlendirilmektedir.
Tıp fakültesi kontenjanının artırılmasına karşı bir gerekçe olarak öne sürülen tıp eğitiminin kalitesinin düşme olasılığı da aynı şekilde yetersiz bir gerekçedir. Eğer tıp eğitimi ortamı herhangi bir şekilde bozulursa, bu, eğitim yetkililerinin ve üniversitelerin üzerine düşen bir görevdir. Tıp eğitiminin kalitesinin düşüp düşmeyeceği henüz belli olmayan bir durumda, doktorların bu konuya burnunu sokmaları gereken bir durum değildir.
Friedman, Amerikan doktorlarının lisans vermeyi sınırlandırma yoluyla tıbbi piyasadaki rekabeti yönetmeleri sayesinde %17-30 oranında daha fazla gelir elde ettiklerini analiz etmişti. Son araştırmalara göre, Amerikan doktorlarının ortalama yıllık geliri 350.000 dolar (yaklaşık 460 milyon Güney Kore wonu) civarındadır. Çeşitli meslek dalları arasında en üst sıralardadır.
Tıp fakültesi kontenjanının sıkı bir şekilde yönetildiği Güney Kore'de de durum aynıdır. Gelir İdaresi Başkanlığı verilerine göre, 2021 yılı itibarıyla doktorların geliri 269 milyon Güney Kore wonu olup diğer meslek gruplarına göre oldukça yüksektir.
2020 yılında avukatların ortalama geliri, doktorların %40'ı kadardı ve 2014 yılındaki (%60) seviyeye göre doktorlarla arasındaki fark daha da açılmıştı. Elbette, kapitalist bir toplumda talebi yüksek olan meslek dallarının daha yüksek bir karşılık alması doğal bir durumdur. Ancak, belirli bir meslek grubu yüksek bir karşılık almak için rekabeti sınırlama yoluna başvurursa durum değişir.
Bu tür piyasa çarpıklıklarını düzeltmek hükümetin görevidir. Toplumumuzda en güçlü etkiye sahip gruplardan birini ikna etmek kolay olmasa da, arz eksikliğinden muzdarip tüketiciler, hükümetin piyasayı cesurca düzeltme çabalarına alkış tutacaklardır.
{Kaynak: [Özel Haber] Milton Friedman, Güney Kore'deki Tıp Fakültesi Kontenjan Tartışmasını İzlemiş Olsaydı (msn.com) Goilhuan Muhabiri, 2023. 11.}
Amerikan Tıp Birliği (AMA) veya Güney Kore Tıp Birliği de tıp fakültesi kontenjanının artmasının aşırı tedaviye ve tıp eğitiminin kalitesinin düşmesine yol açabileceğini savunarak hükümet politikalarına karşı çıkmışlardır.
Ancak, Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Milton Friedman'ın 'Amerikan Tıp Birliği (AMA), tıbbi lisans vermeyi sınırlandırarak rekabet ortamına girmeye çalışan rakiplerini engellemek için bir kartel olmaktan başka bir şey değildir' şeklindeki eleştirisini göz önünde bulundurmak gerekir. Eğer savları saf ve mantıklıysa, bu tür eleştirilerden uzak durmaları gerekir.
Kişisel olarak, öncelikle tıbbi hizmet sunum sisteminin (1-3. basamak tıbbi hizmet sistemi) kurulmasıyla birlikte tıbbi hizmet ücretleri ve tıbbi hizmet sistemi kurulmasının sorun olduğunu düşünüyorum. Bunun için hükümet, doktor örgütleri ve tüketici olan halk uzun süreli tartışmalar yaparak ortak bir noktada buluşmalıdır. Daha sonra, tıp fakültesi kontenjanını tartışırken, genel tıbbi piyasada arz ve talebe göre dengeyi sağlamak açısından ele alınmalıdır.
Tıp fakültesi mezuniyetinden sonra sağlık çalışanlarının geliri, ülkenin ekonomik büyümesi ve ortalama kişi başına gelire bakılarak belirlenebilir. Ancak, devletin tıbbi hizmet politikasını tamamen kamu tıbbi hizmetleri, kamu tıbbi hizmetleri + özel tıbbi hizmetler ve tamamen özel tıbbi hizmetler olarak belirlemesine bağlı olarak da belirlenebilir.
Yukarıda belirtilen üç tıbbi hizmetin de avantajları ve dezavantajları olduğundan, devlet bu hizmetlerden uygun olanını seçerek temelini atmalıdır.
Sosyalist ülkeler ve İngiliz Milletler Topluluğu ülkeleri gibi kamu tıbbi hizmetlerini önemseyen ülkeler ile tamamen serbest piyasa ekonomisine dayalı özel tıbbi hizmetleri en üst düzeye çıkarmış olan Amerikan tıbbi hizmetlerinin avantaj ve dezavantajlarını çoğu ülke bilir. Siyasetçiler ve ilgili çıkar grupları arasındaki güç mücadelesi, siyasetçilerin çıkarları doğrultusunda tıbbi hizmet politikalarının oluşturulmaya çalışılması nedeniyle hiçbir ülkenin bu konuda cesurca bir reform yapmasının zor olduğunu düşünüyorum.
2023. 11. 5 Çamgil
Yorumlar0